srocenter Can
Forum Admin
Moderatör
Center Üyesi
Bilişim Sahibi
Çevirmen
Coder
Grafiker
Guild Master
Guild Üyesi
Reklamcı
Server Sahibi
Supporter
V.i.P
- Katılım
- 18 Haz 2023
- Mesajlar
- 20,117
- Tepkime puanı
- 12
- Puanları
- 38
Sovyetler Birliği’nin gücüne güç kattığı retrofütürist bir alternatif evrende, karşımıza çıkan robotlara karşı hayatta kalmak için terler döktüğümüz Atomic Heart bizlere neler sunuyor? Rusya çıkışlı Mundfish’in geliştirdiği Atomic Heart inceleme yazımız yayımda!
Atomic Heart İnceleme
VK Play, Focus Entertainment ve 4Divinity tarafından yayımlanan ve Mundfish tarafından geliştirilen Atomic Heart, her ne kadar fiyatı ile ceplerimizi yakmak istese de aslında AAA bir oyun değil. Atomic Heart görsel olarak oyuncuların nefesini kesebilir, lakin oyunun kısıtlı bütçe ile geliştirildiğini anlamak için saatlerinizi gömmenize gerek yok.
Mudfish, Atomic Heart’ı geliştirmeye başlarken belli ki bazı oyunlardan oldukça ilham almış. Wolfenstein gibi alternatif bir gelecekte geçmekte, lakin bu gelecek Wolfenstein gibi distopik değil ütopik, en azından hikayenin başlangıcında. Sanat tasarımı ve oynanış ise Bioshock’tan oldukça esinlenilmiş.
Wolfenstein ve Bioshock yapımlarını beğenerek oynamış olan oyuncuların Atomic Heart’ta zevkli saatler geçirme olasılığının oldukça yüksek olduğu kanaatindeyim. Bu oyundan zevk almak için sadece beklentilerinizi doğru ayarlamanız gerekli, Atomic Heart Mudfish’in deneme ve yanılma oyunu olarak adlandırılabilir.
Geliştirici ekip, bir devam oyunu ya da benzer tarzda yeni bir oyun yapacak olursa, bu oyundan elde ettikleri deneyim ile esin kaynaklarının seviyelerine yaklaşabilir. Nasıl Uncharted serisi ilk oyunu ile temelleri atıp Uncharted 2 ile oyuncuların gönüllerinde taht kurmaya başarmışsa olası bir Atomic Heart 2 oyunu da aynı etkiyi oluşturma potansiyeline sahip.
Tabii günümüz siyasi koşulları ve Rusya’nın genel olarak dünyaca “boykot edilmiş” olması bunu engelleyebilir. Atomic Heart, bizim evrenimizden çok daha farklı bir evrende geçmekte. 1950’li yılların Sovyetler Birliği bize kapılarını aralıyor. Lenin önderliğinde Sovyetler Birliği dünyanın en gelişmiş ülkesi haline gelmiş ve teknolojik anlamda tüm dünyadan önde.
Ukrayna’nın iddia ettiği gibi oyun bir komünist güzellemesi değil, propogandayla da ilgilenmiyor benim fikrimce. Her ideolojinin iyi ve kötü yanları vardır ve Mudfish gerekli yerlerde överken gerekli yerlerde de gömmekten kaçınmıyor.
Sovyetler Birliği’nin Nazi’leri yendiği ve teknolojide dünya lideri olduğu bu ütopik evrende her şey yolunda gitmiyor elbette. Ana karakterimiz P-3, savaşta ciddi beyin hasarı alan ve gelişmiş bilimin sayesinde hayata dönmüş fakat hafızasını kaybetmiş bir gazi.
P-3 düzenlenen bir kutlamaya giderken, robotların ele geçirilmesi ile cennetin sona erişine şahit oluyor. Bu saldırı dış güçler tarafından mı gerçekleştirildi yoksa Sovyetler Birliği içerisinde bir hain mi var, P-3 eldiveni Charles ile birlikte bu gizemin perdelerini indirmek için yola koyuluyor. Hikayenin temeli güzel atılmış.
Oyunun ilk birkaç saati düz bir şekilde Sovyetler Birliği’nin gelişimini, robotların günlük hayata nasıl entegre olduklarını, genel olarak dünyanın son durumunu öğreniyoruz. Mudfish, oyunun açılışına oldukça önem göstermiş ve muhteşem sanat yönetimi ve tasarımı ile oyuncuların gönlünü çeliyor. Oyunun bu açılış bölümünden sonrası için ise aynı şeyleri söylemek mümkün değil maalesef.
Açık dünyaya geçince, bu sanat yönetimi ve tasarımının sadece belirli yerlerde kendini gösterdiğini fark ediyorsunuz. Açık dünya, hikaye görevlerinin geçtiği yerler kadar çarpıcı ve eşsiz bir tasarıma sahip değil. Oldukça boş hissettiren açık dünya, hikaye bölümleri arasında silahlarınızı geliştirmek için gereken planların olduğu tesisler ve asla tekin olmayan, ter döktürecek düşmanlarla dolu.
Kendinizi bir an bile güvende hissetmiyorsunuz. Bir yandan robotlar bir yanda saldırgan zombiler ile karşılaştığınız açık dünyada dolaşmak başta zevkli gelse de bir yerden sonra kendini tekrar etmekte. Bu arada evet, doğru duydunuz. Ölümcül robotlar yetmezmiş gibi, Sovyetler Birliği zombi salgınının da etkisi altına da giriyor. İki tehditin birbirini yok etmesini uzaktan seyretmenin zevki bir ayrı tabii ki.
Yan görev konusunda oyun oldukça kısıtlı. Silahların özel geliştirmelerini ele geçirdiğimiz Polygon test odalarından ibaret. Açık dünyada hızlı seyahat edemiyorsunuz ve haritanın herhangi bir yerine yol haritası belirleyememek açık dünyada bir yerleri keşfetme isteğinizi kaçırıyor.
Oyunda karşılaştığımız robotların estetik tasarımları oldukça detaylı ve hayranlık uyandırıyor. Her bir robot ve mücadele birbirinden farklı değil elbette, aynı tür tehlikelerle tekrar tekrar karşılaşıyoruz fakat robot düşmanların çeşitliliği benim için yeterliydi. Zombiler için aynı şeyleri söylemek isterdim lakin mutant olarak adlandırılan zombilerin çeşitliliği oldukça sınırlı.
Mutant, zehirli mutant, alevli mutant ve mini boss olarak gelen büyük mutant ile toplamda dört farklı mutant türü ile karşılaşıyoruz.
Silah çeşitliliği tatmin edici bir seviyede. Zaten Charles isimli sistem sayesinde kullanabildiğiniz yetenekler aklınızı başınızdan aldığı için, silah çeşitliliği göze asla batmıyor. Pompalı, tabanca, tüfek, roket, AK47 yer alan silahlardan sadece bazıları. Vuruş hissi ise, genel olarak robotlara karşı savaştığımız için çok iyi sayılmaz. Yakın dövüş hissiyatı ise bu konuda sınıfı oldukça başarılı bir şekilde geçiyor.
Animasyon konusunda iyi bir iş çıkartılmış, parçalama efektleri de oldukça güzel. Oyunda yer alan platform bazlı bulmacalar ortama iyi yedirilmiş. Kilitli kapıları açtığımız mekanik ise kendini tekrar ediyor ve sıkıcı. Zaten oyunlardaki bu kapalı kapıların kilidini açma olayını hiç anlamıyorum.
Boşa zaman harcadığımız ve hiçbir şekilde eğlenceli olmayan bu mekanik umarım yakın zamanda tamamen oyunlardan kalkar veya kolaylaştırılır. Charles, yani eldivenimiz, belirli yetenekler kullanmamıza olanak sağlıyor demiştim daha öncesinde de. Oyunun en eğlenceli mekaniği bence bu özel yetenekler. Toplamda üç farklı yeteneği aynı anda kullanabiliyoruz.
Elektrik yeteneği sabit bir yetenek ve değiştirilemiyor. Benim favorim ise telekinezi… Kendinize en uygun olan yeteneği seçmekte ve farklı kombinasyonları denemekte özgürsünüz! Gelelim ana karakterimiz P-3’e. Ana karakterimiz İngilizce dublajla oynarsanız bulunduğunuz ortama asla uymuyormuş gibi hissettiriyor. Amerikan aksanı niye tercih edilmiş anlam veremedim.
Ben Rusça dublajlı olarak oynadım ve küfürbaz huysuz ana karakterimiz en azından daha gerçekçi hissettirdi diyebilirim. Hala daha belirli bir kişiliğe sahip denilemeyecek kadar detaysız yazılmış bir karakter olduğu gerçeğini de es geçmek istemem. Eldivenimiz Charles ise P-3’ün aksine oldukça eğlenceli ve komik diyaloglara ve bir kişiliğe sahip.
Oyunun hikayesine geçecek olursak, bence potansiyeli olan fakat Mudfish’in acemiliğinden kaynaklı olarak potansiyelinin altında kalmış durumda. Oldukça iyi düşünülmüş bir alternatif evrenin Sovyetler Birliği’nde yer alan birçok farklı karakterin yan görevleri ile süslü bir açık dünyası olsa da, birçok ara sahneyle desteklenen ve dağınık olmayan bir görev zinciri olsaydı gerçekten çok daha başarılı olabilirdi.
Bunun yerine silik bir ana karakter, kurgusu düzgün yapılmamış ana görev zincirleri, gereksiz ve şaşırtmayan ters köşelerle dolu bir senaryo ile karşı karşıyayız. Hikayenin ses kayıtları ve gönderilen mailler üzerinden detaylandırılması ister istemez kopuklukların olmasına kapı aralıyor.
Mini bosslar konusunda ise Mudfish gerçekten çok güzel bir iş ortaya koymuş. Her biri birbirinden farklı hissettiren, özenle hazırlanmış ve detaylandırılmış bu mücadeleler bir yandan ter döktürse de zorluğu asla oyunu kapattıracak kadar ileriye gitmiyor. Müziklerin sahnelerle uyumu ve oyuncularda uyandırdığı duygular muazzam.
İncelememizi toparlayacak olursak, Atomic Heart şaşırtıcı, hırslı, derin kusurları olan ve zaman zaman mükemmelliğe yakın hissettiren bir oyun. Bir nefeste inanılmaz derecede kaba, bir sonraki nefeste ise yapay zeka ile ilgili çağdaş sorunların mantıklı bir özetini sunuyor yapım bizlere.İlginizi çekebilir:Â
Bu oyun mucizenin yanı sıra hayal kırıklığından kırıntılar da barındırıyor. Karmaşık duygular içerisindeyim ama yine de mutluyum… Peki siz Atomic Heart inceleme yazımız hakkında ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi hemen aşağıda yer alan yorumlar sekmesi üzerinden bizlerle paylaşmayı unutmayın.
Atomic Heart İnceleme
VK Play, Focus Entertainment ve 4Divinity tarafından yayımlanan ve Mundfish tarafından geliştirilen Atomic Heart, her ne kadar fiyatı ile ceplerimizi yakmak istese de aslında AAA bir oyun değil. Atomic Heart görsel olarak oyuncuların nefesini kesebilir, lakin oyunun kısıtlı bütçe ile geliştirildiğini anlamak için saatlerinizi gömmenize gerek yok.
Mudfish, Atomic Heart’ı geliştirmeye başlarken belli ki bazı oyunlardan oldukça ilham almış. Wolfenstein gibi alternatif bir gelecekte geçmekte, lakin bu gelecek Wolfenstein gibi distopik değil ütopik, en azından hikayenin başlangıcında. Sanat tasarımı ve oynanış ise Bioshock’tan oldukça esinlenilmiş.
Wolfenstein ve Bioshock yapımlarını beğenerek oynamış olan oyuncuların Atomic Heart’ta zevkli saatler geçirme olasılığının oldukça yüksek olduğu kanaatindeyim. Bu oyundan zevk almak için sadece beklentilerinizi doğru ayarlamanız gerekli, Atomic Heart Mudfish’in deneme ve yanılma oyunu olarak adlandırılabilir.
Geliştirici ekip, bir devam oyunu ya da benzer tarzda yeni bir oyun yapacak olursa, bu oyundan elde ettikleri deneyim ile esin kaynaklarının seviyelerine yaklaşabilir. Nasıl Uncharted serisi ilk oyunu ile temelleri atıp Uncharted 2 ile oyuncuların gönüllerinde taht kurmaya başarmışsa olası bir Atomic Heart 2 oyunu da aynı etkiyi oluşturma potansiyeline sahip.

Tabii günümüz siyasi koşulları ve Rusya’nın genel olarak dünyaca “boykot edilmiş” olması bunu engelleyebilir. Atomic Heart, bizim evrenimizden çok daha farklı bir evrende geçmekte. 1950’li yılların Sovyetler Birliği bize kapılarını aralıyor. Lenin önderliğinde Sovyetler Birliği dünyanın en gelişmiş ülkesi haline gelmiş ve teknolojik anlamda tüm dünyadan önde.
Ukrayna’nın iddia ettiği gibi oyun bir komünist güzellemesi değil, propogandayla da ilgilenmiyor benim fikrimce. Her ideolojinin iyi ve kötü yanları vardır ve Mudfish gerekli yerlerde överken gerekli yerlerde de gömmekten kaçınmıyor.
Sovyetler Birliği’nin Nazi’leri yendiği ve teknolojide dünya lideri olduğu bu ütopik evrende her şey yolunda gitmiyor elbette. Ana karakterimiz P-3, savaşta ciddi beyin hasarı alan ve gelişmiş bilimin sayesinde hayata dönmüş fakat hafızasını kaybetmiş bir gazi.
P-3 düzenlenen bir kutlamaya giderken, robotların ele geçirilmesi ile cennetin sona erişine şahit oluyor. Bu saldırı dış güçler tarafından mı gerçekleştirildi yoksa Sovyetler Birliği içerisinde bir hain mi var, P-3 eldiveni Charles ile birlikte bu gizemin perdelerini indirmek için yola koyuluyor. Hikayenin temeli güzel atılmış.

Oyunun ilk birkaç saati düz bir şekilde Sovyetler Birliği’nin gelişimini, robotların günlük hayata nasıl entegre olduklarını, genel olarak dünyanın son durumunu öğreniyoruz. Mudfish, oyunun açılışına oldukça önem göstermiş ve muhteşem sanat yönetimi ve tasarımı ile oyuncuların gönlünü çeliyor. Oyunun bu açılış bölümünden sonrası için ise aynı şeyleri söylemek mümkün değil maalesef.
Açık dünyaya geçince, bu sanat yönetimi ve tasarımının sadece belirli yerlerde kendini gösterdiğini fark ediyorsunuz. Açık dünya, hikaye görevlerinin geçtiği yerler kadar çarpıcı ve eşsiz bir tasarıma sahip değil. Oldukça boş hissettiren açık dünya, hikaye bölümleri arasında silahlarınızı geliştirmek için gereken planların olduğu tesisler ve asla tekin olmayan, ter döktürecek düşmanlarla dolu.
Kendinizi bir an bile güvende hissetmiyorsunuz. Bir yandan robotlar bir yanda saldırgan zombiler ile karşılaştığınız açık dünyada dolaşmak başta zevkli gelse de bir yerden sonra kendini tekrar etmekte. Bu arada evet, doğru duydunuz. Ölümcül robotlar yetmezmiş gibi, Sovyetler Birliği zombi salgınının da etkisi altına da giriyor. İki tehditin birbirini yok etmesini uzaktan seyretmenin zevki bir ayrı tabii ki.
Yan görev konusunda oyun oldukça kısıtlı. Silahların özel geliştirmelerini ele geçirdiğimiz Polygon test odalarından ibaret. Açık dünyada hızlı seyahat edemiyorsunuz ve haritanın herhangi bir yerine yol haritası belirleyememek açık dünyada bir yerleri keşfetme isteğinizi kaçırıyor.

Oyunda karşılaştığımız robotların estetik tasarımları oldukça detaylı ve hayranlık uyandırıyor. Her bir robot ve mücadele birbirinden farklı değil elbette, aynı tür tehlikelerle tekrar tekrar karşılaşıyoruz fakat robot düşmanların çeşitliliği benim için yeterliydi. Zombiler için aynı şeyleri söylemek isterdim lakin mutant olarak adlandırılan zombilerin çeşitliliği oldukça sınırlı.
Mutant, zehirli mutant, alevli mutant ve mini boss olarak gelen büyük mutant ile toplamda dört farklı mutant türü ile karşılaşıyoruz.
Silah çeşitliliği tatmin edici bir seviyede. Zaten Charles isimli sistem sayesinde kullanabildiğiniz yetenekler aklınızı başınızdan aldığı için, silah çeşitliliği göze asla batmıyor. Pompalı, tabanca, tüfek, roket, AK47 yer alan silahlardan sadece bazıları. Vuruş hissi ise, genel olarak robotlara karşı savaştığımız için çok iyi sayılmaz. Yakın dövüş hissiyatı ise bu konuda sınıfı oldukça başarılı bir şekilde geçiyor.
Animasyon konusunda iyi bir iş çıkartılmış, parçalama efektleri de oldukça güzel. Oyunda yer alan platform bazlı bulmacalar ortama iyi yedirilmiş. Kilitli kapıları açtığımız mekanik ise kendini tekrar ediyor ve sıkıcı. Zaten oyunlardaki bu kapalı kapıların kilidini açma olayını hiç anlamıyorum.
Boşa zaman harcadığımız ve hiçbir şekilde eğlenceli olmayan bu mekanik umarım yakın zamanda tamamen oyunlardan kalkar veya kolaylaştırılır. Charles, yani eldivenimiz, belirli yetenekler kullanmamıza olanak sağlıyor demiştim daha öncesinde de. Oyunun en eğlenceli mekaniği bence bu özel yetenekler. Toplamda üç farklı yeteneği aynı anda kullanabiliyoruz.

Elektrik yeteneği sabit bir yetenek ve değiştirilemiyor. Benim favorim ise telekinezi… Kendinize en uygun olan yeteneği seçmekte ve farklı kombinasyonları denemekte özgürsünüz! Gelelim ana karakterimiz P-3’e. Ana karakterimiz İngilizce dublajla oynarsanız bulunduğunuz ortama asla uymuyormuş gibi hissettiriyor. Amerikan aksanı niye tercih edilmiş anlam veremedim.
Ben Rusça dublajlı olarak oynadım ve küfürbaz huysuz ana karakterimiz en azından daha gerçekçi hissettirdi diyebilirim. Hala daha belirli bir kişiliğe sahip denilemeyecek kadar detaysız yazılmış bir karakter olduğu gerçeğini de es geçmek istemem. Eldivenimiz Charles ise P-3’ün aksine oldukça eğlenceli ve komik diyaloglara ve bir kişiliğe sahip.
Oyunun hikayesine geçecek olursak, bence potansiyeli olan fakat Mudfish’in acemiliğinden kaynaklı olarak potansiyelinin altında kalmış durumda. Oldukça iyi düşünülmüş bir alternatif evrenin Sovyetler Birliği’nde yer alan birçok farklı karakterin yan görevleri ile süslü bir açık dünyası olsa da, birçok ara sahneyle desteklenen ve dağınık olmayan bir görev zinciri olsaydı gerçekten çok daha başarılı olabilirdi.
Bunun yerine silik bir ana karakter, kurgusu düzgün yapılmamış ana görev zincirleri, gereksiz ve şaşırtmayan ters köşelerle dolu bir senaryo ile karşı karşıyayız. Hikayenin ses kayıtları ve gönderilen mailler üzerinden detaylandırılması ister istemez kopuklukların olmasına kapı aralıyor.

Mini bosslar konusunda ise Mudfish gerçekten çok güzel bir iş ortaya koymuş. Her biri birbirinden farklı hissettiren, özenle hazırlanmış ve detaylandırılmış bu mücadeleler bir yandan ter döktürse de zorluğu asla oyunu kapattıracak kadar ileriye gitmiyor. Müziklerin sahnelerle uyumu ve oyuncularda uyandırdığı duygular muazzam.
İncelememizi toparlayacak olursak, Atomic Heart şaşırtıcı, hırslı, derin kusurları olan ve zaman zaman mükemmelliğe yakın hissettiren bir oyun. Bir nefeste inanılmaz derecede kaba, bir sonraki nefeste ise yapay zeka ile ilgili çağdaş sorunların mantıklı bir özetini sunuyor yapım bizlere.İlginizi çekebilir:Â
Bu oyun mucizenin yanı sıra hayal kırıklığından kırıntılar da barındırıyor. Karmaşık duygular içerisindeyim ama yine de mutluyum… Peki siz Atomic Heart inceleme yazımız hakkında ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi hemen aşağıda yer alan yorumlar sekmesi üzerinden bizlerle paylaşmayı unutmayın.