KONU AÇ !

Topluluğumuzda Konular Açın ve Bize Ulaşın !

Yeni Konular !

Konulara Yorum Yapın ve Konunuzu Öne Çıkarın !

Bize Ulaşın !

Yöneticilerimiz Size 7/24 Yardımcı Olmak İçin Hazır !

SİLKROAD TÜRKİYE'NİN EN YENİ SİSTEMLİ VE MÜŞTERİ SEVGİSİYLE EN İYİ REKLAM PLATFORMLARINDAN BİTANESİ SROCENTER SEN YOKSAN Bİ KİŞİ EKSİK !

Jean-Jacques Rousseau’nun Gözünden Assassin’s Creed Odyssey ve Eşitsizlikler

srocenter Can

Forum Admin
Moderatör
Center Üyesi
Bilişim Sahibi
Çevirmen
Coder
Grafiker
Guild Master
Guild Üyesi
Reklamcı
Server Sahibi
Supporter
V.i.P
Katılım
18 Haz 2023
Mesajlar
15,992
Tepkime puanı
4
Puanları
38
Günümüzde kimse, içinde bulunduğumuz toplumların tamamen eşit bir yapıda olduğunu söyleyemez. İnsanlığın, ilk çağlardan itibaren bir gelişim ve evrim dönemi içerisinde olsa da gerek fiziksel gerekse ahlaki açıdan geriye gitmiş olması kaçınılmaz bir sonuçtur. Tabiat halinde bulunan bir yabaniden domestik ve sosyal bir varlığa dönüşüm, en adil ve iyilik dolu bir düzende bile eşitsizliklere kapı açar.

Assassin’s Creed Odyssey, Peloponez Savaşı’ndan itibaren kapsamlı bir Antik Yunan tasvirinin yanında gizemli bir hikaye çerçevesi çizerken farkında olmadan Jean-Jacques Rousseau’nun Discourse on Inequality ya da “Eşitsizlikler Üzerine” olan eserine de dokunuşlar yapıyor. Rousseau’nun eserinde konu aldığı insanlar arasında gelişen eşitsizliğin güçlenişi, Ubisoft’un yapımına mercek ile bakmamızı destekliyor.
Odyssey ile antik bir dünya modernize bir bakışla birleşiyor


Kassandra (veya Alexios) gözünden takip ettiğimiz yapım, arka planında Atina ve Sparta arasındaki sürtüşmenin doruk noktalarını ve savaşların günlük hayatın bir parçası haline gelmesini gösteriyor. Kökeni Sparta efsanesi olan Leonidas’a kadar giden soy ağacına sahip olan karakterimiz, kendisini Antik Yunan’ın alabildiğince geniş dünyasında parçalanmış ailesini bir araya getirirken buluyor.

Öncelikle Rousseau’nun eserine ait kısa bilgiler vermemin de doğru olacağını düşünüyorum. İnsanın state of nature’dan (tabiat halinden) sosyal bir varlığa dönüşmesini ve bunun insanlar arası eşitsizliklere sebep olacağını söyleyen Rousseau, özellikle insanın toplumlaşmasının ve ortak bir yaşam alanı oluşturmasının eşitsizliklerin ilk adımı olduğunu belirtiyor.

Ortak yaşam ve tarım ile metalürji alanındaki gelişmelerle birlikte mülkiyet haklarının çıkışı ise bu eşitsizlikleri altın varaklı kapılarla taçlandırıyor. Nitekim M.Ö 405 yılında Antik Yunan’ın çoktan gelişmiş bir toplum olduğu varsayımını yaparsak Rousseau’nun altını çizdiklerini görmemiz mümkün olabiliyor.

İlk olarak elbette o dönemlerin (ve halen daha kimi kesimler tarafından tartışılan) kölelik, Rousseau’nun belirttiği güçlü ve zayıf arasındaki eşitsizliğin en büyük ve yekpare örneğidir. Özellikle aldığımız birçok yan görevde kölelik ile tanışırken köle ve efendi arasındaki ilişkinin insanınsözde ahlaki kurallara sahip sosyal bir varlığa doğru gelişmesine ne derece ters olduğunu gözlemliyoruz.
ac1.jpg
Once a Slave görevinde kölenin akıbeti ne olacak?

Örneğin “Once a Slave” görevi, Kassandra ile Karystos arasında geçen bir görevi konu alır. Karystos’un çalınan vazosunu almak dışında onun kölesinin aslında halinden çok mutlu olduğunu ve özgür olduğunda bir daha kendisine sunulan imkanları bulamayacağından ötürü efendisiyle konuşması gerektiğini de anlatır. Bu kölenin ismi asla verilmez ve sadece Karystos’un himayesi altında çalışmak istediğini söyler. Özgürlüğünü reddeden köle, kendisine verilen imkanlarla zengin tarafından kandırılmış ve hür iradesinden olmuştur.

Ayrıyeten “Sharp Tongue” görevi de Agapios’un, köleliğin adeta başkenti olan Chalkis City’de sosyal stratasını bir kenara bırakarak kardeşini bulmak istemesi ve onun aslında yerel bir eşkıya lideri olmadığını kanıtlamaya çalışmasını anlatır. Köle olan insanlara nüans dolu bir bakış sağlayan bu görev, insanların kendisi tarafından konulan kurallara göre köle olanların zorunda hissetmedikçe bu çizgilerin dışına çıkamadığını ama bu durumlarda da cezaları hiçe sayarak ahlaki duygularıyla hareket edebildiklerini gösterir.

Rousseau, insanın tabiat halinden uzaklaştıkça başka insanlara bağımlı oluşunun kaçınılmaz olduğunu ve bunun eninde sonunda çıkar ilişkilerine dönüşeceğini tartışır. Zengin olan, fakir olanın elindeki kaynakları sömürmüş ve daha da aç gözlü olmuştur. Oluşmaya ve bir kalıp halini almaya başlayan toplum düzeni, eşitlikler bakımından bir savaş alanına döner. Kölelikle birlikte moral kavram ve kuralların da bozulmaya başladığı çoktan görülebilir.
ac2.jpg
Köle marketi Chalkis City
Kölelik bir kenara peki ya kanunlar?


Antik Yunan’da kanunlar ve kuralların öncelikli olarak amacı eşitlikçi bir toplum yaratmaktan ziyade güçsüze zulm edilmesini önlemektir. Osmanlı Devleti’nde de uygulanan kanun ve adaletnameler, tamamen eşit bir toplum oluşturmak yerine güçlünün güçsüzü ezmesini engellemek için konmuştur. Demokrasinin beşiği olarak bildiğimiz Atina ise tam tersine bu kanunların çizdiği çizgilerin dışına çıkmadan incelikli bir şekilde işlerini halleden yönetici ve politikacılarla doludur.

Rousseau, eserinin son kısımlarında zengin ve güçlü olanın fakir ve güçsüz olanı kandırarak kendisiyle bir olmasını ve eşitliği koruyan yüce bir kurumu oluşturmasını tartışır. Adalet üzerine hizmet ettiğini sanan fakir, buna rağmen zengin tarafından kandırılarak özgürlüğünü güvence altına almak düşüncesiyle zincirlere çarptırılmış olur. Mülkiyet haklarından doğan emek ve emeğin karşılığı tanımları, günümüz toplumunun eşitlik konseptlerinden arınmasına sebep olur.

Elis’te sokakta yalvaran bir kadına denk gelen misthios, bu kadının Demeter rahibesi tarafından suçlandığını öğrenmesinin ardından masumiyeti için görevi kabul eder. Kallipateira, Olimpiyatlarda yarışan oğlunu izlemek için bir erkek kılığına girmiştir çünkü kadınlar (özellikle de evli olanlar) kanunlar gereği erkeklerin yarıştığı etkinlikleri izleyememektedir. Demeter rahibesi ise bu kanunların Tanrılar tarafından konduğunu ve Kallipateira’nın idam edilmesi gerektiğini söyler. Dolayısıyla bu görev, başından itibaren kadınve erkek eşitsizliği ile kanunların aslında eşitlik için konulmadığını göstermektedir.
ac3.jpg
Kallipateira ve “çiğnediği” kanun

Bunun yanında “Civil Unrest” görevi de sivillerin Yunan kolluk kuvvetleriyle olan sürtüşmelerini gösterir. Her gün artan vergilerden dolayı parayı denk getiremeyen siviller ve işlerini yapmadıkları öne sürülen askerler, kanunların aslında ne kadar hataya açık olduğunu ortaya çıkarır. Ödeyemeyen vergilerden dolayı ticari eşyalarına haciz gelen siviller, böylelikle daha da parasız olmakla karşı karşıya kaldığında Kassandra’nın diyebileceği mantıklı seçenek kanunların kusurlu oluşu ve zayıflar için konulmuş olduğudur.

Antik Yunan’da koyulan kanunların, cinsiyet eşitliğini göz ardı etmesinin yanında erkek egemen topluma göre kanunlar oluşturması ve bu kanunların da güçlüler tarafından esnetilebilmesi yolsuzluk kavramına götürmektedir. Yolsuzluk, Atina’da oldukça yaygındır ve politikacıların çoğu pis işlere bulaşmış haldedir.

Örneğin oyunda birçoğumuzun çok iyi bildiği Kleon the Everyman (gerçekte Cleon), Perikles’e karşı ateşli bir demokrasi mücadelesi göstermiş ve halkın kendisini önemli hissetmesini sağlamıştır. Buna rağmen oyunun ilerleyen saatlerinde Kleon’un seçimi sırasında Atina’da süregelen veba salgınından dolayı kendisine baş kaldırdıkları için binlerce Midilli (Mytilenean) adası sakinin kılıçtan geçirilmesinin örtbas edildiği . Böylelikle Kleon ve adamları, yolsuzluk ve insanların bir “mülk” olarak görülme anlayışının ne kadar yaygın olduğunu anlatır.
Cult of Kosmos’a dokunmadan olmaz…


Kassandra’nın Elpenor’la tanışmasından itibaren peşinde koşturduğu ve her bir üyesini öldürmeye söz verdiği Cult of Kosmos, Ghost’un önderliğinde tüm Antik Yunan dünyasına dağılmış bir organizasyondur. Gizli yollarla çalışan bu tarikat, insanları kontrol altına alabilmek ve dünyaya bembeyaz bir sayfa açma peşinde olduğundan kitleleri yönetilebilecek kurum ve kuruluşları ele geçirmişlerdir.

Politikacıdan tutun da misthios, olimpik atlet ve generallere kadar her kişiye sahip olan tarikatın inandıkları, ilginç şekilde Rousseau’nun tartıştıklarıyla aynı paralellikte yer alır. Elbette Rousseau, kendi eserinde herhangi bir dini veya gizemli politik oluşumlardan söz etmez ama dünyanın halihazırda kaos içerisinde olduğunu ve bu kaosun sadece insanların sosyal statülerini bir kenarda bırakarak eşit olabileceklerini söyler. Ona göre insanoğlu, doğadaki canavarların seviyesinin de altına inmiştir ve insanoğlunun tekrardan basamakları tırmanmasının tek yolu tabiat haline geri dönmesidir.
ac4.jpg
Leonidas ve tarikatla olan sürtüşmesi

Cult of Kosmos ise tüm adalara yayılmış üyeleriyle birlikte Atina ve Sparta taraflarının zaten yeterince kaos aşıladığını ve bu yüzden önceden planlanmış bir savaşla birlikte iki tarafı elimine ederek düzen içerisinde bulunan homojen bir Yunan ulusu kurulması gerektiğini savunur. Bu ulus, Rousseau’nun onaylayacağı üzere bir yönetici içermemelidir. Aynı şekilde oyunun sonunda Ghost of Cosmos da böyle bir yönetimin çok akıllı ve felsefi bir krala ihtiyaç duyduğunu belirtir.

Öte yandan oluşturulan bu tarikat, Rousseau’nun eşitsizliğe giden yolu açan sebeplerin çoğunu içinde barındırmaktadır. Yolsuzluk ve gücün manipüle edilmesiyle birlikte insanların yönetilmesi ve böylelikle bir köle-efendi ilişkisine indirgenmesi yanında sosyal hiyerarşilerin korunması da aradaki farklardandır.
Son sözlere gelelim


Jean-Jacques Rousseau’nun Eşitsizlikler Üzerine olan eseri, kimi zaman mantıklı ve düşündürücü yorumlar taşısa da bunlar günümüzün döneminde ulaşılması zor hadiselerdir. İnsanoğlunun sosyal statüsünü ve toplum içinde dayanışmaya dayalı ortak yaşamını bir kenara bırakıp doğaya dönmesi imkansıza yakındır. Tabiat halinden uzaklaşan insan, şüphesiz bilim ve teknoloji alanında gelişirken moral ve etik konusunda ne yazık ki geriye doğru gitmiştir. Nitekim insanlar ve onlar tarafından oluşturulan yapay rütbeler, eşitsizlik kavramını hiç olmadığı kadar sağlamlaştırmış ve gerekçeli hale getirmiştir.

Bunun yanında Assasin’s Creed Odyssey dışında bir toplum düzeni barındıran her türlü oyunda Rousseau’nun savundukları araştırılıp tartışılabilir. Odyssey’nin gerçekçi bir Antik Yunan tasviriyle birlikte Rousseau’nun yorumları güpegündüz ortaya çıkabilir ve bu örneklerin sayısı arttırılabilir ancak bu noktada takdir tabii ki Ubisoft’a gitmelidir.
 
Üst