KONU AÇ !

Topluluğumuzda Konular Açın ve Bize Ulaşın !

Yeni Konular !

Konulara Yorum Yapın ve Konunuzu Öne Çıkarın !

Bize Ulaşın !

Yöneticilerimiz Size 7/24 Yardımcı Olmak İçin Hazır !

SİLKROAD TÜRKİYE'NİN EN YENİ SİSTEMLİ VE MÜŞTERİ SEVGİSİYLE EN İYİ REKLAM PLATFORMLARINDAN BİTANESİ SROCENTER SEN YOKSAN Bİ KİŞİ EKSİK !

Kapitan! Skull and Bones İncelemesi

srocenter Can

Forum Admin
Moderatör
Center Üyesi
Bilişim Sahibi
Çevirmen
Coder
Grafiker
Guild Master
Guild Üyesi
Reklamcı
Server Sahibi
Supporter
V.i.P
Katılım
18 Haz 2023
Mesajlar
15,992
Tepkime puanı
4
Puanları
38
Oyun sektörünün eğlence kısmından sıyrılıp tam anlamıyla bir sektör olmasıyla oyun sayısı da günden güne artış gösterdi. Öyle ki dönem dönem birbirinin klonu diyebileceğimiz pek çok temada oyun çıktı. Lakin bir tema vardı ki büyük bütçeli proje sayısı diğerleriyle kıyaslanamayacak düzeyde azdı. Korsan temasını işleyen oyunlar pekala azınlıktaydı. Assassin’s Creed IV: Black Flag ile buradaki potansiyeli gören Ubisoft ise bu durumu değiştirmek için kolları sıvadı.

Skull and Bones… Ubisoft Singapur stüdyosu tarafından geliştirilen ve korsancılık temasını ele alan yeni oyun. Gemi dümenine geçtiğimiz, mürettebatımızla ilgilendiğimiz, görevden göreve koştuğumuz Skull and Bones; denizlere açılmamızı sağlayan nadir oyunlardan bir tanesi. O halde ne bekliyoruz yelkenler fora! İstikamet Skull and Bones incelemesi.
Geliştirme süreci ve beklentiler


Oyunun içeriğine tam olarak değinmeden önce geliştirilme süreci ve beklentiler hakkında konuşmak daha doğru olur. Skull and Bones maalesef ki çok sıkıntılı ve doğru yönetilememiş bir geliştirme sürecinden geçti. İlk olarak 2017’de duyurulan oyunumuzun “ilk” çıkış tarihi 2018’di. Geliştirme süreci bitmeyen oyunun çıkış tarihi ufak bir erteleme ile 2019’a çekildi. Bu, bir kısmın beklentilerini yükselttiği gibi bir kısmın da aklını karıştırdı. 2019’da da çıkışını gerçekleştiremeyen oyunun çıkış tarihi 2020’ye ertelendi.

Daha sonrasında 2021 ve 2022 arasında belirsiz bir tarihe ertelenen Skull and Bones’a karşı ilgi ciddi anlamda azalmış ve umutlar kırılmıştı. Forumlarda ve oyuncu topluluklarında bu oyunun hiçbir zaman çıkamayacağı konuşuluyordu. Tabii ki bu dönemlerde rakibi olarak bakabileceğimiz Sea of Thieves, korsancılık temasını seven oyuncuları bünyesine toplamış ve türe ait açlığı bir nebze de olsa dindirmişti. Tüm bu olan bitenden sonra tarihler 16 Şubat 2024’ü gösterdiğinde Ubisoft Singapur’un Skull and Bones’u çıkış yaptı ve biz de deneyimledik. Tabii ki 4 ertelemeyi ve en az 7 yıl olan geliştirme sürecini de deneyimlerken göz önünde bulundurduk.
Hikaye ve sunum


Skull and Bones’un hikayesi çok ansız ve beklenmedik bir şekilde başlıyor. Kasvetli bir atmosferin içerisinde tüm mürettebatınızın “KAPTAN!, KAPİTENİ!” bağırışları esnasında yükselen savaş sesleri ve üzerinize gelen gemiler o karanlık havada oyuncuyu içine çekmeyi çok iyi şekilde başarıyor. Ufak bir tutorial ile birlikte düşman gemilerini patlatıyoruz ve asıl büyük savaşa geliyoruz.

İngiliz filoları… 5 gemiden oluşan güzel bir sinematikle gelen o sahne… Yükselen hype ve savaş için oyuncunun hazır hale gelmesi… Her şey tamam, kontrolleri elinize alıyorsunuz, bir hışımla düşman gemilerin yanına gidiyorsunuz ve hazin son… Maalesef ki o “büyük” savaş 10 saniye civarında sürüyor. Zorunlu bir şekilde ölmeyi gerektiren savaşın ardından bir sinematik daha giriyor. Kendinizi aynı Titanik filminin son sahnesindeki Jack gibi bir tahtaya sarılmış şekilde buluyorsunuz. Daha sonrasında Saint-Anne adasına gelerek oradaki kral ile anlaşma yapıyorsunuz ve hikaye buradan yükselişiniz ve çeşitli görevlere gidişiniz olarak şekilleniyor.
Skull-and-bones-giris.jpg


Hikayenin belirli noktalarında size seçim şansı verilse de bu maalesef ki oyunda çok büyük bir etki yaratmıyor, sadece görevi nasıl yapacağınızla alakalı bir seçim şansı tanıyor. Seçimler olmasından dolayı mı yoksa Ubisoft Singapur’un farklı bir düşüncesinden dolayı mı bilmiyorum fakat ne yazık ki karakterimizin herhangi bir sesli diyaloğu yok. Tamamen sessiz bir karaktere sahibiz.
Karakter özelleştirme ekranı


Saint-Anne adasına düşene kadar hiçbir şekilde kendi karakterinizi görmüyorsunuz. Adaya vardığınız ilk anda bitmiş, sefil bir şekilde yerdeki ufak su birikintisine bakıyorsunuz ve karakterinizi özelleştirmeye başlıyorsunuz. Özelleştirme ekranı ne yazık ki başlangıç için bir hayli kısıtlı. Şöyle örnek vermem gerekirse; Ben oyunlarda yoğun ve uzun sakal seven birisiyim. Korsan temasına sahip olan Skull and Bones’a ilk girdiğimde de kafamda canlandırdığım karakterim uzun dağınık saç ve sakallıydı fakat durum maalesef ki böyle olmadı.

Karakterimi özelleştirmek için defalarca kez sağa sola kaydırsam da istediğim türde bir şey bulamadım. Uzun saçlar tamamen feminen saçlardan ibaretti. Kısa saçlar ise ilgimi çekmemişti fakat seçmek zorunlu olduğu için “öylesine” bir seçim yapmıştım. Sakallarda ise uzun ve kirli sakalı bulamamış ve yine “öylesine” bir sakal seçmiştim. Bu yüzden de daha oyunun başındayken karakterimle bağ kurma mevzusu maalesef ki bende bitmişti ve oyundan büyük ölçüde koparmıştı.

Oyunda ilerlemeye ve belirli noktalardaki satıcılarla konuşmaya devam ettikçe bir tanesinde sakal satanla karşılaştım. Evet, sakal satan bir satıcı. Skull and Bones karakterinizi özelleştirmenize başlangıçta çok kısıtlı seviyede izin veriyor ve oyunun ilerleyen safhalarında oyun içi kazandığınız parayla, şansa bulup almanızı istiyor.
SSkullandBones_Sakal.jpg


Özelleştirmenin diğer kısmı olan kıyafetler ve aksesuarlara da bakmak gerekirse oyun o tarafta bir hayli dolu. Yani oynayan her kişinin istediği tarza ve modaya ait tasarımlar mevcut. Şapkalar, üstler, altlar, kemerler, yüzükler, bileklikler, kolyeler ve ayakkabılar. Tüm bu kategoriler ve kategorilerin içleri oldukça dolu bir katalog oluşturuyor ancak bu kategorilerin içerisindeki çoğu şey de zamanla ve bir şeyleri buldukça açılıyor. Bu genel olarak oyunlarda da alıştığımız bir sistem olduğu için çok uzak gelmese de fiziksel özelleştirme noktasında canımı oldukça sıktı.
Gemiler ve geliştirilme süreçleri


Skull and Bones’un içerisinde oldukça fazla gemi ve silah çeşidi mevcut. Bunlar, bir korsan oyununun oluşturduğu beklentiyi rahatlıkla karşılıyor. Oyun içerisinde zaman geçirdikçe kullandığınız gemileri ve silahları ister değiştirebiliyor, isterseniz de seviyelerini yükselterek kullanmaya devam edebiliyorsunuz. Burada seçim tamamen size kalmış. Oyunda ilerledikçe yükselen bir eğri mevcut. Gemileriniz ve gemilere monte ettiğiniz silahların seviyeleri artıyor ve bununla birlikte hasarları, reload süreleri vs. gibi etkenler de doğal olarak iyileşiyor.

Burada her ne kadar zamanla yükseliyor desek de ne yazık ki bu durum bu kadar da kolay gerçekleşmiyor. Skull and Bones’un satın alma ve craft menülerinde her şey kilitli gözüküyor ve bunları yapmak için gerekli materyallere sahip olmanız gerekiyor. Gerekli materyallere sahip olsanız bile bu da tek başına yeterli değil. Herhangi bir şeyi craft etmek için onun “blueprint’ine” sahip olmanız gerekiyor.

Bu “blueprint’leri” elde etmenin iki yolu var. İlk olarak satın alabiliyorsunuz. Oyun size blueprint’lerin satıldığı bölgeleri gösteriyor. İkinci yol ise bunları savaşlardan veya belirli bölgelerdeki loot’lardan toplayabiliyorsunuz. Şunu söylemeliyim ki ben blueprint toplamakta çok zorlandım ve zaman zaman geliştirmede problemler yaşadım.

Gemilerin kullanımı kısmında birkaç gemi tecrübe edebildim. Dediğim gibi, blueprint toplama konusu bu noktadaki oyun zevkinizi büyük ölçüde baltalıyor. Her ne kadar görev yapsanız da bunlar kendilerini çok değersiz hissettiriyor ve sizi blueprint’lerle vs. ödüllendirmiyor. Buradaki tecrübelerim bu sebepten dolayı belirli seviyelerde sınırlı kaldı.
Skull-and-bones-gemiler.jpg


İlk olarak sandalla başladım. Hiçbir saldırı şansı olmayan, köpekbalıklarının bile sizin için ölümcül olduğu bir sandal. Açık sularda gezerken çokça köpekbalığı ile karşılaştım ve çoğunun saldırısına uğradım. Ölümle yüz yüzeyken onlardan kaçmak vücudunuza güzel bir adrenalin pompalıyor ve heyecanınızı büyük ölçüde artırıyor. İkinci olarak bir gemi craft ettim. Üç noktadan saldırı yapabilen ve toplamda 12 KTS(hız birimi) hıza ulaşabilen, 20 ton yük ve çokça mürettebatı içinde bulunduran bir gemiydi. Bununla birlikte bolca savaşa katıldım ve birden fazla maceraya yelken açtım. Kullandığım en iyi gemi ise oyunun bize bir görevliğine verdiği yüksek seviyeli bir savaş gemisiydi.

Kralın gemisine kaptanlık yaptığımız bu görevde bir savaşa gidiyoruz ve o görevin gerektirdiklerini yerine getiriyoruz. 5 ayrı noktadan saldırı yapabilen ve her tarafında farklı bir saldırı yöntemine sahip olan bu yüksek seviyeli gemiyi kullanması ciddi anlamda çok zevkliydi. Sağ tarafında tek noktaya ateş eden ve yüksek hasarla birlikte uzak mesafe oranına sahip bir top atar mevcuttu. Sol tarafta ise çok daha geniş bir alana saldırı yapabilen fakat mesafe oranı daha düşük bir top atar bulunuyordu. Orta tarafta yer alan havan topu ile istediğiniz alana birazcık gecikme süresi yaşayarak yüksek hasarlı saldırı yapabiliyorduk.

Tüm bunlar sizi farklı savaş stratejilerine ve kendi taktiklerinizi üretmeye itiyordu. Yanınıza bir düşman gemisi yaklaştığında hemen sol tarafınızı çeviriyor ve yüksek hasarla kısa sürede batırabiliyorken uzaktan gelen düşman gemilerine sağ taraftan saldırı yapabiliyorsunuz. Kulelere ise ortadaki havan topuyla geniş ve mesafeli bir saldırı bırakmak çok etkili oluyordu.
Hareket ve fizik mekanikleri


Skull and Bones hareket ve fizik mekanikleri tarafında oldukça tatmin edici fakat bu sadece gemi kaptanlığı yaptığınızda geçerli olan bir durum. İlk olarak iyiden başlıyorum, sonra kötüye de değiniriz. Gemi sürme mekanikleri tıpkı simülasyon gibiydi. Rüzgar hızı ve yönü, geminin hızı, kaç kilo ağırlık taşıdığınız ve dalgaların durumu bile bütün kaptanlık deneyiminize etki ediyor.

Oyunda 360 derecelik bir rüzgar sistemi mevcut. Rüzgarın ne taraftan ve nasıl eseceğine tamamen oyun karar veriyor ve bunu sağ alta yerleştirdikleri ufak bir daire ile gösteriyor. O dairenin içerisinde bir ok mevcut. Ok ne taraftan sizi gösterirse o taraftan rüzgar size doğru esiyor ve bu durum zaman zaman hızınızı düşürebilirken zaman zamansa arkadan destek olabiliyor.
skullandbones_deniz.jpg


Rüzgarın yarattığı fiziksel mekanik sadece hızdan ibaret değil. Mesela, batıdan esen sert rüzgar geminizi sağa doğru yatırabiliyor ve yavaş yavaş sağ çekmeye başlıyorsunuz, eğer ki sola doğru bir dönüş manevrası yapmaya çalışırsanız rüzgar bunu engelleyecek ve normalde iki saniyede yaptığınız dönüşü rüzgar yüzünden beş saniye civarında gerçekleştireceksiniz.

Skull and Bones’daki dalgalar oynanışta bir nebze etki yaratsa da daha çok atmosfer odaklıydılar. Kimi zaman durgun havada dalgasız, sessiz ve sakin bir atmosfer sunuyor. Kimi zamansa yağmurun yağdığı, şimşeklerin çaktığı kapkaranlık bir havada sert rüzgarlar eserken yüksek yüksek dalgalar çarpıyor ve yukarı aşağı sallanan geminizin nişan alma kabiliyetini büyük ölçüde bozuyor. Zaten, bana göre Ubisoft Singapur’un yaptığı en iyi şey; oyunun deniz atmosferini beklenenden iyi seviyede yapması.

İyi taraflardan bahsettiğimize göre sıra kötü tarafa geldi artık: Yürüme mekanikleri. Skull and Bones, karaya ayak bastığımız andan itibaren inanılmaz kötü bir hal alıyor. Karakteriniz ile bir yerden bir yere yürüyerek ulaşım sağladığınızda (bu zorunlu bir eylem) sanki CEO’nun da açıkladığı gibi “AAAA” bir oyunu değil de üzerinde hiç çalışılmamış bir Unreal Engine projesinde yürütüyormuş gibi hissettiriyor.

Ne yazık ki yürüme mekanikleri hiç tepkisel değil ve karakterimizde yere bile basmıyor gibi bir hissiyat mevcut. WASD tuşlarına basarken birden elinizi çekince karakterin harekete devam etmesi, yerçekimsiz ortamda adım atıyormuşçasına hareket etmesi vs. derken üzücü bir hareket mekaniği mevcut. Bu durum sürekli karşılaştığınız bir durum çünkü kara üzerinde epey şey yapıyorsunuz. Ana görevler, yan görevler, hazineler ve her türlü satıcıyla kara üzerinde iletişim kuruyorsunuz. Azımsanmayacak seviyede karşılaştığınız yürüme sekansları de maalesef hayal kırıklığı oluyor.
Görev yapısı


Skull and Bones’un görev yapısı Ana görev, yan görev ve keşfedilmemiş alanlara saldırı yapmak üzerine kurulu. Ana görevlerin hikayesinden yazının başında az da olsa bahsetmiştik, spoiler olmaması adına hikaye tarafına devam etmeyeceğim ve sadece görev yapısından bahsedeceğim. Bu oyunun görev yapısı maalesef sıkıcı ve tekdüze. Oyuncuyu sürekli aynı döngü içerisine sokuyor ve yeni hiçbir şeyle karşılaştırmıyor.

Görev yapısı tamamen şundan ibaret:

Krala git -> görevi al -> gemine git -> yola çık -> haritada işaretlenen alana git -> yağma başlat -> dalga dalga üzerine gönderilen düşmanları öldür -> mürettebatını yağmadan çek -> krala geri dön.

Şimdi, bu belki sadece bir veya iki görevden ibaret olsa keyifli bir mekanik haline getirilebilirdi. Lakin neredeyse her ana görevde ve yan görevde bu mekanikle karşılaşmak, 3. seviyedeyken de 9. seviyedeyken de aynı şekilde üstüne gönderilen dalga dalga düşmanlarla kapışmak hiç zevkli değil. Ana görevlerin blueprint, yeni gemi veya yeni silahlar gibi hiçbir şekilde ödüllendirmemesi de bunların tuzu biberi oluyor.

Yan görevler klasik Ubisoft oyunlarından alıştığımız şekildeydi. Git, seçeneği seç ve görevi versin. Yan görevler genelde satıcılar üzerinden alınıyor. Kimi zaman hiç gitmediğiniz adadaki bir satıcıdan görevi alabilirken kimi zaman ise kıyafet satıcınızdan, demircinizden veya ocakçınızdan bu yan görevleri alabiliyorsunuz.

Son olaraksa keşfedilmemiş alanları yağmalamak veya ticaret etmek mevcut. Bunlar tam olarak görevden sayılmasa da oyunun yine büyük bir ölçeğini kaplıyorlar. Haritada gezinirken belirli noktalar ve bölgelerle karşılaşıyorsunuz. Bu bölgelerin üzerinde “Undiscovered” yazıyor.

Bu bölgeler, kimi zaman dost bölgeleri olup size herhangi bir zarar vermezken hatta yanaştığınızda oyuncuyla takas yapmak isterken kimi zamansa sadece yakınından geçmeniz bile bir savaş başlatıyor ve kendinizi bir anda top yağmuru altında buluyorsunuz. Her şey yapay zekanın eline kalmış da değil. Siz de “Undiscovered” bölgelerin kıyılarına giderek yağma başlatabiliyor ve üzerinize gönderilen beş dalga düşmanı yendikten sonra kendinizi oranın yağmasıyla ödüllendirebiliyorsunuz.
Harita ve Loot Sistemi


Oyun, oldukça büyük bir haritaya sahip. Denizler ve karalarla doldurulmuş bir harita fakat bu harita içerik açısından ne kadar dolu derseniz maalesef ki beklentileri tam anlamıyla karşılayamıyor. Bir yerden bir yere gitmek için bazen 8 kilometrelik bir yol devirmeniz gerekiyor ve mecburen kafanızı gömüp bu yolu gidiyorsunuz.
skullandbones_loot.jpg


İkinci bir seçenek ise kendi yolunuzu kendiniz oluşturabiliyorsunuz. Yani, mürettebatınızın “Kaptan! şurada odun (demir, bakır vs.) mevcut.” belirtmeleri üzerine loot yapabiliyor veya yolda gördüğünüz küçük, orta ve büyük gemilere savaş açabiliyorsunuz. Keşfedilmemiş alanlara saldırmak da tabii ki bunlara dahil. Bu büyük haritada gezerken benim en çok eğlendiğim şey mürettebatınıza şarkı söylettirebilmek. Islık çalarak şarkı söyletmeye başlıyorsunuz ve bu aşırı keyifli. Yolculuğu çok daha eğlenceli ve keyifli bir hale getiriyor.


Live Service, Skull and Bones’a yaramış mı ?


Ana hikaye, yan hikaye vs. bahsettik durduk. Asıl yere gelelim. Skull and Bones zorunlu online olan bir oyun. Bundan sebep olarak oyuna tek başınıza giremiyorsunuz. Yani solo oynamak yok, illa ki yanınızda orada burada gezen başka insanlar da olacak ve bunun sürekli olmasının hem sinir bozucu hem de keyiflendirici yanları mevcut. Live Service bir yapıda olması da benzer şekilde artılara ve eksilere sahip.

İlk olarak oyunu durduramıyorsunuz. Evet, “ESC”ye basınca menü vs. açılıyor ama geminiz hareket etmeye ve size mermiler yağmaya devam ediyor. Oyunda bir göreve gidiyordum, mürettebatımı tam güce almıştım fakat görev yerine çok da uzak değildim. Susadım, “ESC”ye bastım ve su almaya gittim. Gelip tekrardan “ESC”ye bastığımda karşılaştığım manzara komik bir şekilde şok etkisi yaratmıştı, görevimden çokça uzaktaydım ve tekrardan o kadar yolu dönmek için uğraştım. Bir kere de aynı şekilde kayaya vurmuş ve canımın yarısını kaybetmiştim.

Şimdi ise bazen iyi bazense kötü olabilen bir konuya değineceğim. Pekala neden dümdüz iyi veya kötü değil? çünkü bu tamamen bulunduğunuz sunucudaki kişilere bağlı bir durum. Benim hem iyisini hem de kötüsünü tecrübe etme fırsatım oldu. Canım %10’un altındayken yardıma koşan ve görevi bitirmemi sağlayan iki tane dost gemi, sizlere çok teşekkür ediyorum.

Kötüsünde ise şöyle bir şeyle karşılaştım: Savaşıyorum, oyun çok heyecanlı bir şekilde ilerliyorken hiç tanımadığım bir gemi gelip sürekli ama sürekli çarptı ve blockladı, hareketimi engelledi ve saldırılarımın yönünü şaşırttı. Bu çarpmalar ve blocklamalar her ne kadar canınızı düşürmese de az önce de saydığım olumsuz etkileri yaratabiliyorlar.

Ayrıca Skull and Bones ilk yılındaki yol haritasını da açıkladı. İlk yıl 4 sezon getirecek olan Ubisoft bu yeni sezonları “Rise Of The KingPins” ismi altında topladı. Her sezonun kendine göre ödülleri, yeni içerikleri ve yeni Boss savaşları olacak.

Açıklanan sezonlardan sırasıyla kısaca bahsetmek gerekirse: 1. sezon “Raging Tides” beraberiyle “Philippe La Peste” oyuna eklenecek ve sezon sonunda silah, gemi gibi ödüller verecek. 2. Sezon olan “Chorus of Havoc” ise “Hubac Twins” isimli ikiz kardeşleri konu alacak. 3. Sezon Cadılar Bayramına özel bir sezon olacak. “Into The Dragon’s Wake” beraberinde “Li Tian Ning” Boss’unu getirecek. “Shadows Of The Deep” isimli, yeni yıla denk getirilmesi planlanan 4. sezon ise “Mystery Rival”Boss savaşını oyuna dahil edecek. Her sezonun sonunda ödül olarak gemiler, silahlar ve mobilyalar verilmeye devam edecek.
skullandbones.jpg

Grafikler ve optimizasyon


Yine yarım kalmış bir alan… Açık sulara yelken açıyorum, oturmuş mekanikler, güzelce kotarılmış bir atmosfer, geminin detaycılığı vs. diyorum harika ama sonra karaya ayak basıyorum. Karakterlerin yüzleri , çevre grafikleri ve özellikle ve özellikle YAÄMUR grafikleri. Ben hayatımda bir sürü “AAA” oyun oynadım ve Skull and Bones’un “AAAA” olmasına rağmen bu kadar kötü yağmur grafikleri görmedim.

Yağmurların herhangi bir temas animasyonu vs. yok. Yere değiyor ve yerde gri bir renk oluşturuyor, bu kadar. Kara ve karakter tarafındaki grafikler de üzücü. 2013’ü anımsatan grafikler mevcut. Yelken açtığınızda aynı problemle karşılaşmıyorsunuz. Az önce de bahsettiğim gibi daha tatlı, karaya göre daha yeni nesil hissettiren grafikler mevcut. Gemilerin detayları, yaptığınız özelleştirmenin detaylandırması, FPS kamerasındaki dümenin hareketleri ve kaplaması oldukça güzel ve stilize ile gerçekçiliği güzel harmanlıyor.
SkullandBobnes_Yagmur.jpg


Skull and Bones’un optimizasyonu iyiydi. Ben 4060TI ile Ultra 1080p’de DLSS kalite modunda 60+ FPS oynadım. Oyunda DLSS 3 yok fakat DLSS 2 mevcut. Bu da iyi bir FPS artışı sağlıyor. Tüm grafikleri Ultra’ya çektiğimde 6GB’lık bir VRAM kullanımıyla karşılaştım, yani 8GB VRAM’e sahip ortalama bir kart bile herhangi bir drop ile karşılaşmadan High-Ultra ayarlarda rahatlıkla oynayabilir diye düşünüyorum.

Geliştirilmesi de yayıncılığı da Ubisoft’a ait olan Skull and Bones, 13 Şubat 2024 tarihinde çıktı. Okuyacak başka bir inceleme arıyorsanızincelememize bakabilirsiniz.
 
Üst