Ücretsiz MMORPG Throne and Liberty’nin Açık Betası Oynanır mı?

[srocenter Can]

Amazon Games’in yayıncılığını üstlendiği , MMORPG sevenlere hitap eden bir oyun olarak karşımıza çıkıyor. Lost Ark’tan sonra bir başka MMORPG’ye sarmak isteyen oyun severler ise oldukça şanslı çünkü oyunun açık beta testine katılmak şu anda mümkün!

Throne and Liberty’nin herkese açık beta testine ben de katıldım ve MMORPG isteğimin ne derecede olduğuna şöyle bir bakmak istedim. Kimi zaman bu türü fazlaca canımın çektiği oluyor. Dolayısıyla bu yazıda biraz kendi deneyimlerimden ve düşüncelerimden bahsedeceğim.
Throne and Liberty’nin hikayesi nasıl?


Güney Kore stüdyosu NCSOFT’un geliştirmekte olduğu yapım, bizleri pek de fazla uzun olmayan bir açılış sekansı ve prologue görevleriyle karşılıyor. Biz ve bizim gibi kahramanlar, Sylaveth’in Yıldızı’nın parçalarını toplayarak Solisium’da terör estirmek isteyen Kazar’ı yenmek istiyor.

Saf kötülüğün bir tecessüdü olan Kazar ve Arkeum Legion ordusu, emirlerindeki cadı Calanthia ile birlikte bu parçaları toplamak gücüne güç katmak istiyor. Calanthia’nın çocukların yaşadığı bir adayı yok etmek isterken kullandığı yıldız parçası gücü, kahramanımıza geçiyor ve böylelikle biz de bu gücün bir taşıyıcısı oluyoruz.

Kahramanı güçlü kılan ama kullandıkça onu deliliğe iten bu yıldız parçasının sahip olduğu özelliği öğrenmek ve bunu Kazar’a karşı kullanmak için ise Kastleton’da, canlı bir şehirde maceramıza başlıyoruz.

Açık konuşmak gerekirse oyuna ilk başladığımda hikaye pek bir etkisi altına alamamıştı beni. Genellikle bu konsepti birçok MMORPG oyununda görüyoruz. Buna rağmen oyuncuyu bir sonraki adıma taşıyacak ve az biraz en uçta neler olacağını merak ettirecek bir gidişat olduğunu düşünüyorum. Özellikle Kazar’dan çok Calanthia ile kahramanımızın karşılaşmasını merak ediyorum.

Oldukça güzel gözüken ara sahnelerden ve kısıtlı bir başlangıç savaş sekansından sonra ise maceramız dediğim gibi Kastleton’da başlıyor. Karakter özelleştirme kısmı ise bir hayli detaylı yapılmış. Karakterin yüz hatlarını, göz, kulak, kaş ve daha birçok özelliğini değiştirebiliyorsunuz. Tabii buna saç, alt ve üst beden detayları dahil.

Oyunun ara sahneleri prologue kısmında sıkça karşımıza çıksa da bunları oldukça beğendiğimi söylemeliyim. Karakter animasyonları, karakterlerin fizikleri ve yüz hatları, seslendirmelerin kaliteli ve monotonluktan uzak oluşu ve elbette yüksek yoğunluktaaksiyon ile dinamizm içermesi oyuncuyu moda sokuyor. Ara sahnelerde karakterimizin yüzünü sıkça gördüğümüzden detaylı bir özelleştirme menüsünün olması da mantıklı olmuş.
Gelelim MMORPG’nin merak edilen yerine, oynanışına


Öncelikle bu konuyla alakalı bir düşüncemi dile getirmek isterim. çocukluğumun büyük bir çoğunluğunu World of Warcraft, Metin2, Knight Online ve hatta bir zamanlar Flash oyunu olan AQW ile geçirdiğimden dolayı bazı şeyler bana ters gelmeye başlıyor. Bu benim artık yaşlanıyor olmamdan ötürü de olabilir ama günümüzün MMORPG’lerinin alışma safhalarının daha uzun ve zahmetli olduğunu düşünüyorum.

Oyun, ilk kez karakter kontrolünü Kastleton’da verdikten sonra iyice bir afallattı. Birbirinden çok kısım içeren menü, ekranın sağ ve solunda ortaya çıkan bir dizi metin veya görev, aynı anda karşınıza çıkan eğitici kutuları… Kendime gelmem biraz zaman aldı diyebilirim. Ancak bir kez ipleri elinize aldığınızda alışmanız çok uzun sürmüyor. Hele ki MMORPG geçmişiniz varsa tutabilene aşk olsun!

Açık dünyası oldukça büyük ve Kastleton gibi şehirler yaşadığını hissettiriyor. Birçok NPC’nin yanında evler, mekanlar ve sokaklar çevrimiçi oyuncuları saymadığımda bile dolu dolu geliyor. Oyuncular elbette her yerde ve onlarla birlikte aynı amaca hizmet etmek çok güzel ve nostaljik bir duygu da veriyor.

Açık dünyada ayrıca dinamik gece/gündüz döngüsü ve hava şartlarının değişmesi olayı da deneyimlemesi bir hayli güzel. Güneşli bir havadan yağmurlu bir havaya geçmek veya gündüz çıktığınız yere geceleyin dönmek ufak bir detay olmasına karşın oyuncuyu kendisine bağlıyor. Yaşayan bir evren var dedirtiyor!

Zaten MMORPG’nin en büyük avantajlarından birisi de bu bana göre. Herhangi bir yerleşim yeri çevrimiçi oyuncularla birlikte capcanlı oluyor ve ister istemez orada vakit geçirip oranın bir yerlisi gibi davranasınız geliyor.
Savaşları anlatsana!


Tamam. Şehirde birkaç kişiyle konuştuktan ve Waypoint gibi elzem şeyleri de öğrendikten sonra görevinizi alıyor ve açık dünyaya çıkıyorsunuz. Açık dünyada gezmenizi kolaylaştıracak için oyunda Morph’lar var. Koşarken, yüzerken veya havada uçarken o anda farklı hayvanlara dönüşebiliyor ve staminanızın yettiği şekilde seyahat edebiliyorsunuz.

Karakterinizin belirli bir sınıfı yok; tek elli kılıç, çift elli kılıç, büyücü sopası, bıçak ve ok kullanabiliyorsunuz. Ben düz savaşçı olmayı sevdiğimden Greatsword ile biraz oynadım ve dolayısıyla onun becerilerini öğrenmeye çalıştım ama diğer silahların da yeteneklerini başka oyunculardan gözlemledim. Her silah tipi, beraberinde farklı yetenekler getiriyor ve bu yeteneklerin animasyonları da izlemesi çok keyifli.

İki elle tutulan Greatsword ile başlangıç seviyesinde dört-beş beceri yapabiliyorsunuz, Greatsword’un becerileri ağır hasar vuruyor ama dikkat etmediğinizde staminayı çok çabuk bitirebiliyor. Oyunun normal düşmanlarına karşı bu pek de sıkıntı olmuyor ama level farkı olduğunda veya bir boss ile kapışmaya başladığınızda dikkatli olmak gerekiyor.

Bunun dışında yanınıza bir silah daha alabiliyorsunuz ve savaşırken o silahın da becerilerini yapabiliyorsunuz. Örneğin Greatsword’um ana bir silah olarak elimdeyken (beceri ataması klavye üstünde 1-5 tuşları arası diyelim), diğer bahsettiğim silahlardan birini giydiğimde onun da açık olduğu beceriler sonraki tuşları alıyor. Greatsword ve tek elli kılıç ile kalkan veya ok-yay gibi kombinasyonlar da yapabiliyorsunuz. Bu kombinasyonları da sizin oynanış tarzınıza göre şekillendirebilirsiniz.

Oyunun başlarında olduğum için elbette detaylı anlatmam zor ama becerilere baktığınızda örneğin saldırıya başlarken Greatsword’un ikili atak becerisini ve ardından diğer silahın kalkanla vurma saldırısını yapıp hoş bir kombo edebilirsiniz. Böyle kombinasyonlar hem oyundan zevk almanızı hem de bir nevi taktiksel mücadele eklediğinizi hissettiriyor.

Görev yapıp düşman kestikçe deneyim puanı ve para kazanıyorsunuz ve level atladıkça Strength, Dexterity gibi dört karakter özelliğinizi arttırabiliyorsunuz. Bunlar artık çoğu oyunda klasikleşmiş stat özellikler. Örneğin strength puanınızı arttırdığınızda temel saldırı hasarınız artıyor. Yeni silah becerileri açmak veya eskileri yükseltmek ise ileriki levellerda açılıyor (çünkü ben bir türlü açamadım).

Kendi levelınızdaki düşmanlarla savaşmak keyifliyken elbette level farkı açıldıkça bir hayli daha zorlaşabiliyor. Oyunda saldırmak için düşmanın yakınınızda olmanız gerekiyor ve o yakınlığa geldiğinizde otomatik saldırmaya başlıyorsunuz. Karakteriniz saldırırken siz de ek silah becerilerine basabiliyorsunuz. Ayrıyeten saldırıyı bloklayabiliyor veya yön tuşlarını kullanarak dodge yapabiliyorsunuz.

Bunun yanında savaşı bir tık eğlenceli yapan kısım ise düşmanın özel bir saldırı yapabilmesi. Düşmanın üstünde çıkan mor bir halka küçüldükçe bu, onun özel saldırıya hazırlanması anlamına geliyor. Mor halka küçülmeden önce saldırıyı bloklamanız bir nevi parry atmanızı sağlıyor ve yeri geldiğinde düşman afallayabiliyor veya genellikle ek hasar verebiliyorsunuz. Silaha bağlı bazı beceriler bu saldırıyı yarıda kesebiliyor. Örneğin Greatsword’un hızlı bir saldırı becerisi, bu saldırıyı hangi anda olursa olsun engelleyebiliyor.

Becerilerle alakalı daha fazla bir şey anlatamam zira başlangıç seviyesinde size verilenlerle yetinmek durumundasınız ama oyun tam anlamıyla çıktığında eminim ki güzel buildler her tarafta olacaktır.
Son olarak görevler ve bu türü yapan elementler


Oyunun ana görevleri dışında keşif (codex) görevleri de bulunuyor ve bunlar, görev yerlerinde bulunan gizemli notları okuduğunuzda açılıyor. Bu notlar, kimi zaman bir şiir gibi gereksiz şeyler olurken kimi zaman çevrede neler olup bittiğini anlatan bir rapor olabiliyor. Böylelikle bazı keşif görevlerini de açabiliyorsunuz. Bu görevler genellikle ana görev için gittiğiniz yerlerde yapmanız gereken ufak görevler oluyor.

Belki bir yakındığım nokta bu görevlerden en azından başlangıç aşamasında neler düştüğünü pek anlayamamam oldu. Eşya geliştirmek veya yeni bir silah almak sandığım üzere marketler üstünden oluyor çünkü oynadığım süre zarfında canavarlardan bir adet silah lootu bile düşüremedim. Bu da düşen lootların genellikle görev için kullanılan pasif eşyalar veya oyunun sonraki aşamalarında açılacak olan çeşitli şeyler olduğunu söylüyor olabilir.

MMORPG’nin olmazsa olmazlarından birisi de insanlarla yeni tanışmak ve tanımadıklarınızla aynı savaşlarda bulunmaktır. Kastleton’dan beridir edindiğim bir İngiliz bir arkadaşımla birçok mekanda farklı düşmanlar kestik ve bu görevleri eğlenceli kılan, dünyayı keşfedilebilir yapan ise işte bu durum. Vakit bulduğunuzda biraz chatleri yoklayın, leveliniz arttığında PvP’lere girin ve tanımadıklarınızla parti oluşturup görevlerde kaybolun.

Throne and Liberty, zaman zaman gelen FPS düşüşleri (özellikle kalabalık alanlarda) ve optimizasyon sorunları dışında bir hayli dolu gözüküyor. Açık beta aşamasında oyuncuya sunduğu dünya ve oynanıştaki çeşitlilik ile beni cezbetmeyi başardı ancak elbette tam bir yorum yapmak için iyice grind yapmaya ve oyunda ilerlemeye ihtiyaç var.

Daha keşfedebileceğim birçok özellik olabilir ama bu noktada size ilk elden bilgi vermeye ve erken yorumlarımı iletmeye çalıştım. MMORPG, biraz da öğrenme kısmının uzun olması ve sürekli yeni bir şeyler öğrenmeniz anlamına geliyor. Dolayısıyla mutlaka başka özellikler de bulunuyor olacaktır.